30 Nisan 2009 Perşembe

BAKLANIN FAYDASI 2


Günde 250 gram bakla iyi gelir
Parkinson Hastalığı Derneği Başkanı Prof. Dr. Önder Akyürekli, 1942 İzmir doğumlu. 1977’de Türkiye’nin ilk "Nöroloji Yoğun Bakım Ünitesi"ni Ege Üniversitesi’nde kurdu. 24 yıldır Parkinson ve Hareket Bozuklukları ve Nörootoloji-Nörooftalmoloji Ünitesi’nin yönetimini sürdürüyor. Hocam, ne diyorsunuz Durul Gence’nin bakla savaşı için?
- Taze bakla, önemli ölçüde "Dopamin"in öncül maddesi olan "L-Dopa" içeriyor. Taze baklanın 40 gramında 135 gram L-Dopa var, çok yüksek. Yoğurtsuz olmak kaydıyla günde 250 gram zeytinyağlı taze bakla yiyen hastanın bozulan hareketleri düzelebiliyor. Ama bakla asla tek başına ilaç değildir, normal Parkinson hastalığı ilaçlarıyla birlikte alınmalıdır. Ayrıca taze baklanın fazla yenmesi, hastalarda istem dışı huzursuz hareketlerin çıkmasına neden olabiliyor. Parkinson hastalarının yiyeceklerinin iyi ayarlanması gerekir. Dopamin ilaçları, aç karnına ve bol su ile alınmalıdır. Proteinli gıdalar ilaçların mideyi terk etmesini geciktirdiği gibi, beyindeki etkileri azalır.
Bu nedenle hasta, proteinli gıdaları akşamları ilaç alımından 1-1,5 saat sonra yemelidir. Geçtiğimiz yıllarda, sigara içenlerin Parkinson’a yakalanma risklerinin, içmeyenlere göre daha düşük olduğu yolunda yayınlar vardı. Sigaradaki nikotinin, beyinde eksilmiş olan Dopamin düzeyini arttırdığı ileri sürülüyordu. Ancak son bilimsel araştırmalar, sanılanın tam tersine sigaranın son derece zararlı olduğunu kanıtladı. Sigaranın sağlık için son derecede zararlı olduğu, birçok ölümcül hastalığa yol açtığı zaten kesin olarak belirlenmiş durumda. Son yıllarda kahve ve yeşil çayın Parkinson’a karşı koruyucu etkisinin olabileceğine dair veriler elde edildi ama, henüz kesin değil.

29 Nisan 2009 Çarşamba

BAKLA 1



Bahar ayının gelmesiyle birlikte Ege de yeşillik bolluğu başlar.Bu özellik Girit ten gelmedir.Yeşil olan her bitki ,toprak altında yetişen yabani kökler sofralara lezzetdir.Önemli olan hangi türün nasıl pişirildiğidir.Giritli olmamama rağmen ot çeşitlerini iyi bilir ve severim.Bunun yanında BAKLA bahar aylarının olmazsa olmazlarından.Bakla ve dereotu-Bakla ve enginar müthiş ekiptir. Şimdi diyeceksinizki "bunu niye hatırlatıyorsun"?Bu zaten bilinen bir konu.Konu konuda bu konu dönüp dolaşıp bizim Osmanlı modeli Fatma ninemize gelince daha anlam kazandı BAKLA.Pazardan alınan baklayı annemle temizlerken anneannem bizi eskilere götürdü.


Fatma ninemizin büyüklerimizin anlatmasıyla çok mükemmel ev hanımı olduğunu biliyoruz.Özellikle mutfak konusunda tartışılmazki bu hala hazırda torunlarda devam eden bir olaydır.Ben en çok Şükran halamı tanırım bu hususta.Allahım harikalar yaratır hünerli elleriyle.Sanırım bizim nesil bu hüneri yavaş yavaş kaybediyor.Neyse gelelim ninemize......


Fatma nine baklayı çok sever çokta güzel pişirir.Yemek yapına başladımı ;kızlar şunu getirin bunu götürün oturduğu yerde pervane böceği gibi uçuştururmuş ev halkını.Ne zaman evde BAKLA pişirilse kuru soğan mutlak hazır sofra yanında.Yemek yenir Nazmiye anneannem ve melek Sabiha yengem kaynanalarının gözünün içine bakarlarmış...Henüz sofra toplanmadan


nine haydiiiii küt fenalaşırmış.Kuru soğan ilk yardım ilacı..anneannemin anlatışı aynen kendine has Adana şivesiyle " Galan Gaynanam BAKLA yı yiyince daha sofradan kalkmadan küüt düşer bayılır bizde kuru soğanı keserik ortadan hemen burnuna yaklaştırır koklatırız gaynanam gözünü açar bizde ona kızarık "bire anne madem dokunuyo niye yiyon bu mereti yeme" nine her seferinde "ne yapayım çok seviyorum"."Bakla her seferinde onu bayıltıyor bakla delisi tutuyordu"deyince merak sardı beni konuda.Evet bende biliyorum bazı kişiler yemezler bana dokunur diye, ancak hiç araştırma gereği duymadım.Ninemizi öğreninceye kadar.


KALITSAL HASTALIK OLAN G6PD EKSİKLİĞİ çok geniş bir konu ben sadece bir bölümü aynen kayda koyuyorum.Diğer adıyla FAVİZM:kan şekerinin düşmesi. Çoğunlukla Akdeniz de ve zencilerde görülen hastalıktır.


2: Klinik açıdan hafif ve ağır seyredebilen hemolitik anemiye yol açan ilaçların, kimyasalların ve yiyeceklerin listesi.
Favism
Ciddi düzeyde G6PD eksikliği olan kişilerin bazılarında yaş veya kuru bakla (Vicia faba) yemeleri sonrasında genelde 18-72 saat içinde, şiddetli renk solukluğu, halsizlik, kusma ve koyu çay rengi idrarla belirtilerini ortaya çıkaran akut hemolitik anemi tablosu, favism olarak tanımlanır. Akdeniz ülkelerinde bakla sık tüketilen bir besin maddesi olduğundan, favism olguları bu bölgelerde daha sık görülmektedir.
Favism geçirmiş kişiler, kesin olarak G6PD eksikliğine sahiptirler. Ancak G6PD eksikliği olan herkes, bakla yediğinde, akut hemolitik krize yakalanmamaktadır.
Favism olgularında aileleri telaşa düşüren şey; kişinin aniden bitkinleşmesi, sararması ve kan renginde idrar yapmasıdır. Bakla yeme sonrasında akut hemolitik krize yakalanmış kişilere, çoğu durumda sağlam kan verilerek, ölümleri engellenebilmektedir.




Genlerde taşınan bu hastalık 5. nesil dahil çıkabiliyor.


24 Nisan 2009 Cuma

İPTALMİYİM?


Benim moralimin bozuk olduğu gün ben alışverişe giderim,elime ne geçerse alırım eve lazım yada değil,hesap kitap yoktur o anda.Evdeysemde temizlik yaparım çılgınca ev hop oturur hop kalkar şeklinde annem isyan eder" evi niye bu kadar döküyorsun "diye.Ne yapayım buda benim yapım.Herkes kuaföre gider saçıyla uğraşır benim uğraşacak saçım olmadığı için gitmem zaten çok bakımlıda değilimdir.bir saç tokası bir kot pantolon birde bluz uydurdummu güne hazırımdır.İçimdeki huzursuzluk bugün yedi beni sabırla bekledim geçmesi için;dışarıya attım kendimi yürüyebildiğim kadar yürüdüm sonra alışveriş merkezine girdim doğruuuu markete sepeti aldım elime ne geçtiyse attım sepete ne fiyat biliyorum ne hesap kafamda sadece sorun var "nasıl çözerim"..Etrafımdakilerde önemli değil o anda kim geçiyor yanımdam kim bana selam vermiş umurumdamı dünya ben sorunumla başbabaşa...kimbilir kaç sefer aynı rafların önünden geçtim bakıyorum görmüyorum..hala içimdeki husursuzluk dinmiyor...kasaya yaklaşıyorum ağzına kadar dolu sepet yaklaştım kasiyer bayan tek tek geçiyor kaç tane mendil almışım orada fark ettim ağlamaya ihtiyacım var sanırım..Mayonezde almışım meğer; oysa Onay evlendikten sonra almamıştım 2 yıldır ,ben sevmiyorum ya....Sayım bitti ve toplam hesap şu kadar dedi kasiyer "aman allahım "dedim ben ne almışım? "Tamam " dedim,çantamı açtım parayı ödeyeceğim cüzdan yok......kasiyer kızla göz göze geldik konuşamadım sadece baktım gözlerim doldu elimle işaret ettim çantamı başımı sallayıp konuşsam susmayacağım çok ağlayacağım."İPTALMİ"dedi


ben benim için sordu zannettim hala deprasyondayım demekki boş boş bakışımdan anladıki "aldıklarınız" dedi.....


Ne gündü yarabbim.Bir şeyi itiraf edeyim Cüzdanımı iyiki unutmuşum..anlamsız aptallığıma anlamsız alışveriş olmuş.


Pis dedim kendime..Market canavarı.

22 Nisan 2009 Çarşamba

İÇİMDEKİ ÇOCUK



"Büyü artık" diyorum benim içimdeki büyümeyen çocuğa; pamuk şekeri
gördüğün zaman hınzır hınzır gülüyorsun,parktan geçerken salıncaklara
takılıyorsun,kare kare taşların üstünde yürürken çizgi oyunu , sek sek oynamak istiyorsun
otobüste şarkı söylemek istiyorsun seni engellemesem dans etmek istiyorsun sen çok yaramaz
çocuksun ne olur" büyü "artık.Bak ben yaşlanıyorum senin yüzünden ihtiyarlıyamıyorum. Senin
yüzünden ikinci baharı yaşamak istiyorum bu cesaretimi hep senden alıyorum," ya uslan ya
yaşlan sana diyorum".....
Bak bana nasılda bakıyor ayağını yere vurup "hayır"diyor,omuz silkeliyor.
"Büyümek istemiyorum" diyor," ben böyle mutluyum haykırıyorum doya doya kimse beni sende bulamıyor."
A çocuk deli çocuk niye?

Niyemi diye soruyorsun?

Olurda birgün büyürsem önce seni terk ederim,ben gidersem sen pamuk şekeri için değil benim için ağlarsın.Ben senin içindeki hüzünde gülen ışığım gözlerine yansıyan,ben gidersem sen yalnız kalırsın ağlarsın.Ben yalnız yürüdüğün yolda sana yoldaşım gidersem yalnız yürürsün sıkılırsın konuşacak kimsen olmaz.Ben gidersem sen aşk şarkıları dinleyemezsin çünkü sana zevk vermez benimle birlikte gençlik ruhun gider şarkısız kalırsın.Ay ışığı denize yansıdığında yakamozlara dalarken bir dilek tutarsın ben gidersem dileklerin gerçekleşmez....
Bırak beni ben sende kalayım,
Sonra bayramlarımız var ikimizinde kutladığı hani sen el öptürüp para verirsin bende seni dürter çikolata isterim..sen kahveni içerken ben üstüne gelecek tatlıyı beklerim.Hani tango yaparsın "papatyam gibisin beyaz ve inceyi duyduğunda "ben gidersem dansı unutursun..unutursun hayatı unutursun yaşamayı sevmeyi sevilmeyi..

BEN BÜYÜMEK istemiyorum dudak büküp bakıyor bana KORKUYORUM büyümekten....

Büyüme çocuk büyüme sen bende hep çocuk kal...

23 NİSAN ULUSAL VE EGEMENLİK BAYRAMIN KUTLU OLSUN...

17 Nisan 2009 Cuma

YAS VE RADYO

YAS VE RADYO

1948-1950 yılları arasında geçiyor konu.

Yer Adana'nın güzel ilçesi Ceyhan'da....

Benim büyüklerim yaşamış bu ilçede yer ve gök şahittir yaşananlara.

Ata erkil ailedir KIZILDENİZLİ ailesi,anne baba biri bekar ikisi evli oğullar gelinler ve torunları.Kızlar evlidir ve hepsi kendi evindedir.

Osmanlı kadın modelidir büyükanne Fatma hanım,sesini yükseltmeden evde sözü geçen annedir.
Huzurlu evdir,iki elti hiç sorun yaratmamışlar.İkiside birbirinden değerli; anaya babaya ve eşlerine saygılı asil yürekleriyle hep takdir almışlar çevreden.Anneannem Nazmiye hanım ile Melek yengem Sabiha hanım.

Güne sabah kahvesiyle başlar büyükanne ,bir lokma ekmek vede bir topan şekerlede büyükdede Genç Osman.Hiç aksamadan yapılan hizmettir bu.

İş bölümü bellidir;yemek anne de diğer işler gelinler de.Ne güzel bir düzen kurulmuşki kimsenin şikayeti yok.Az bulduklarıyla mutlu oluyorlar.Zorluklar içinde elde etmek bu zevki veriyor olsa gerek.

Elbet komşu ilişkileride düzgündür.Hele bir komşuları vardırki onların lakabı KÖŞKER lerdir.
Ayakkabı yapım sanatında usta oldukları için bu lakabı almışlar sanırım.Çok neşeli aile oldukları ve çevreyede bunu yansıttıkları biliniyor.Bir araya geldilermi vur patlasın çal oynasın eğlenirler öyle eğlenirlerki iki katlı evin altı ahırdır sakalıkta yaptıkları için eşşekleri mevcuttur.Eşşekleri bile neşeye dayanamaz ve AİİA İİİİ anırmaya başlarmış..Bana göre yorguınluktan" susun ya dinleneyim "diye anırıyorda ya neyse....

Ve birgün Köşker ler radyo alırlar.
Yaz günüdür radyoyu bahçeye çıkarırlar sesinide açarlarki herkes dinlesin.
Benim canım anneannem ve melek yengem işleri biter bitmez bahçeye çıkarlar bir köşede oturup radyoyu dinlerlermiş.

O senenin sonunda yılbaşı gecesi rahmetli dedem Altınbaş lakaplı Mehmet Kızıldenizli bir süpriz yapar ve eve radyo getirir.Yeni radyo aman Allahım ne büyük heyecan dünya evlerine gelmiştir sanki...Her akşam sofrada aile bir araya gelir yemek yenirken radyoda  ajans dinlenir çıt çıkmaz arkasından tarihte bu sayfa 10 dakikalık programdır.Artık onlarda bağımlıdır radyoya.Anneannem anlatır o heyecanı Adana şivesiyle"kalan (Adana da cümle öncesi kullanılır) gari biz Sabiha ile uçuyok nasıl seviniyok açıyok radyoyu haldır haldır evde iş yapıyok.Ayaklarımızın hızı çoğaldı"

Fatma nenemizin kız kardeşi nazife hanım vefat etmiştir.Nene çok üzgündür tek kardeşini kaybetmiştir.Eve gelir o sırada radyo kısık sesle çalmaktadır.Biran hiddetlenir ve radyoyu kapatarak bir beze sarar sandığın içine kaldırır.Derki "YASIMIZ VAR RADYO ÇALINMAYACAK.

Osmanlıdır nene ; bir kez" hayır "dedimi biter.
Aradan 50 gün gibi süre geçmiştir gelinlerin aklı radyodadır."Bire anne radyoyu çıkartak çalak tamam nene teyzeye bizde üzülüyokta radyonun bununla ne alakası var.YOK denmişir birkez.

Noktayı Rahmetli amcamız Zekeriya KIZILDENİZLİ koyar.Akşam eve gelmiştir yengeye derki" radyo nerede" "sandıkta" der melek yengem.Amcam "çıkarın ve çalın YAS bitmiştir.

16 Nisan 2009 Perşembe

GECENİN AKIŞINDA


15 NİSAN 2009 saat 23:40


Klevye masamda, ben bilgisayarın ekran karşısında öylece bakıyorum ;sanki okur yazar değilim..Tutuldum kuzenlerimin, kardeşlerimin,canlarımın yazılarını okuyunca.Aklımda ne varsa

uçtu gitti diyeceğim ama diyemiyorum çünkü dolu dolu anılar çağlayan gibi akıyorlar...


Bekle diyorum Nilly çiçek bekle.....


Gecenin akışında yıldızlar sana cesaret serpecek...


Size sesleniyorum üç haylaz çocuklar gelinde kurtarın beni...Sizi seviyorum Kubi,Şebo,Didoş....


Şuan okullarda devam ediyormu bilmiyorum ama bizim çocukluğumuzda bir arkadaşımız doğum gününü kutlayacaksa ilk alınacak hediye hatıra defteri olurdu..


Ne güzel bir hediyedir kıymetini bilene...hediyeyi veren arkadaş yazar ilk sayfasına;derki "

bana bu temiz sayfayı ayırdığın için teşekkür ederim" aslında sayfayı ayıran hediyeyi alan çocuk değildir veren çocuktur..


Sonra şiirler yazılır vede günlükler tutulur...Ne anılar vardır o defterlerde temizce yıpranmadan yazılmış duygular.


Çekmecelerde saklanan bu defterler yerini teknoloji sayesinde bloglara taşıdı...Tüm ihtişamı

ile devam bu duygulu yazılar tek farkla değişti biz büyüdük ve büyükçe yazıyoruz...


Gecenin akışında

Nilüfer TEKİN

15 Nisan 2009 Çarşamba

ISIL ISIL GOZLERI ILE NILLY ABLAM...




Kendiminkilere benzeyen bir cift goz buldum once, hafif cekik.. gulunce kaybolan...


Soyle bir baktim o bir cift goze; dedim ki "Anlatacak cok seyi var bunun; suyun uzerinde kalmis tum firtinalara, dalgalara aldirmadan, ne dostlar, ne hikayeler biriktirmistir... Bir blog lazim ona!!!"



Dedim "Abla blog acacagim sana ne dersin?"

Demedi "Yok anam beee... ben nerden becericem!"; aksine ben sorumu bitirir bitirmez daha bir isildadi gozleri ve "HARIKA OLUR!" dedi...


Simdi hadi; anlat ablacigim...
Sende cok oyku var; anlat anlat da; yuregimizi de aklimizi da tazele...