10 Kasım 2009 Salı

ESKİ SEVGİM YENİ SEVDAM ATATÜRK

İlkokul da hayatını öğrenerek tanımaya başlamıştım Mustafa Kemal ATATÜRK'ü. Bize anlatılanlar annesi Zübeyde Hanım babası Ali RIZA Efendi vede tarlada nasıl karga kovaladığı daha sonra askeri okula gidişi...Bizi düşmanlardan kurtarandı O dev gibiydi küçücük yüreğimde.
Severdim hatta sevmek zorundaydım minnet duyuyordum çünkü sevmezsem suçluluk hissedeceğime inanıyordum ,kimseyle bu duygumu paylaşamazdım...Bazen fazla abartı olduğunu düşünüyordum hep aynı nakarattı anlatılanlar..Çocukların dilinden çocukca anlatımdı belkide.Sonuç olarak çocukca seviyordum.
İlkokuldan çıkıp ortaokula başlayınca devrimler inkilaplar derinlemesine işleniyor hal böyle olunca düşüncem değişiyordu..İyiki o kurşun göğsünde taşıdığı saate çarpmıştı.Birde karlar üstünde yattığı resim çok etkilerdi beni sanki kuş tüyü yatakta yatarmış gibi öylece kıvrılıp yattığı..
Lise çağlarımızda siyaset hayatımıza girmişti Mustafa Kemal ATATÜRK değildi siyasetimiz sağ yada soldu..Kimse ATATÜRK le ilgilenmiyordu..İlgilenilen kişiler Lenin,Castro ve tekrar Osmanlı padişahlarıydı..Sağda ölse can yanıyordu solda ölse sonuçta ölenler bizim insanımızdı."Atatürk hayatta olsaydı bunlar olurmuydu"diyordum?
Seni bize az anlatmışlar.
Mustafa Kemal ATATÜRK son yıllarda yaşadıklarımızdan sonra seni çok daha yakınen tanıdım sana olan sevgim şimdi sevdaya dönüştü seni çok daha iyi anlıyorum ve görüyorumki şimdiki çocukların ve gençlerin sana olan sevgisi sevda gibi büyüyor.
Bugün seni Ülke olarak saygımızı sevgimizi ifade edebilmek adına 1 dakika andık
İzmir'i görecektin paşam sonsuz sevgiyle sessiz çığlıklar atıyordu.Şahit oldum bir otobüs tıklım tıklım herkes ayakta sana ağladı sevdasına ağladı.
Seni şimdi çok daha anlıyoruz bıraktığın yerden CUMHURİYET hiç ayrılmayacak.
Ruhun şad olsun MUSTAFA KEMAL ATATÜRK..

30 Ekim 2009 Cuma

TÜRK ANALARI

Amaçları sadece CUMHURİYET bayramını kutlamaktı DENİZLİ ATATÜRK DÜŞÜNCE DERNEGİ üyelerinin;bir çoğu Eğitimci Doktor Mühendis olan ülkesine hizmet vermiş vatansever kişilerdi, Cumhuriyetin var olduğunu olacağını kanıtlamak için oradalardı; elbette Vatanseverler olarak erkek kadın ayrımı yapmadan büyük bir özveri ile gelmişler CUMHURİYETÇİ KADINI olarak; Türk kadınına yaraşır şekilde Türk anasına yaraşır şekilde..Bu ülkede yediği tabağa nankörlük etmiş filiz gibi askerlerimi şehit etmiş adını anmak istemediğim kendini bilmez 3-5 çapulcu güllerle karanfillerle dağdan indi diye bayram edasında karşılanırken ne acıdırki CUMHURİYET bayramını kutlamak isteyen bacılarımıza analarımıza kardeşlerimize abilerimize kortej yürüyüş izni verilmediği gibi hiç hak etmedikleri davranışlara maruz kaldılar.Neye dayanarak verildi bu emirler sorarım Vali Bey e neye dayanarak tartaklandı onca insan yaşlı başlı demeden.
Yalvarıyorkadınlardan biri çevik kuvvet olan çocuğa; kalkanıyla üstüne üstüne giderek yere düşürmeye çalışıyor genç polis, ağlıyor iki kadın "yapma oğlum" "yapmayın ne olur" "sizin bacınız yokmu?"
Kime bu güç gösterisi Vali bey kime?Bunu yapanlar kim? Bunlara ne denir? Türk polisi Türk Valisi öyle değilmi?
İki kadın birbirlerine sarılmış ayakta durmaya çalışıyor...Direniyorlar helal olsun onlara.
Canlarını yaktınız Vali bey sürüye sürüye karakola götürdünüz sordular görevlilerinize "neden" ?????? evet neden?????
Canlarını yaktınız, korku yaşattınız ne başarabildiniz? Düşüncelerinimi değiştirebildiniz?
TÜRK KADINI KORKMAZ Vali Bey bu ülke Kadınıyla kazanmıştır bu CUMHURİYETİ bu ülkede Şerife bacılar Fatma nineler hala ölmediler.
CUMHURİYET SÖNMEYEN MEŞALEDİR.

28 Ekim 2009 Çarşamba

Unutamam seni


2005 yılında oğlum vatani görevini yapıyordu, her anne gibi hasretle yolunu gözledim;gecesi gündüzü birbirine karşıyor insanın.Ne yediğinden ne içtiğinden tad alıyor insan.Oğlum bunu severdi diye aklınıza geliyor heran,hemen şimdi olsaydı "oooo anneanne köftemi yaptın ne güzelde yenir ekmek arası ketçap dökülerek" dediği kulağınızdan gitmez."pul biber var dimi"demeside.Evladınız ne severse siz onu seversiniz.Sevmesenizde katlanırsınız.
Oğlum kurtlar vadisi dizisini çok severdi bende onunla beraber izlerdim.Çoğu konular karışık gelirdi ancak net olan bir konu vardı AŞK.Aşka saygı duyarım ve gerçek olan aşklar beni hep etkilemiştir.Çok şükürki oğlum vede gelinim böyle tutkulu aşıklar.Her neyse o sahneleri hep gözyaşı dökerek izlemişimdir.İstanbul taşı toprağı altın şehir sanat tarihi diyarı dünyanın gözbebeği herkesin görmek için can attığı benim ise sevemediğim şehir.Ne varki dizi izlediğim o günden sonra tek hayalim KIZ KULESİ nin karşısındaki banklara oturup sigara içmek oldu.(o sene sigarayı bıraktım)
İşte İstanbul işte Kız kulesi oğlumun nişanlısını alıp asker ziyeretine gittik ailece
.Oğlumla nişanlısı bir bankta ben bir bankta oturuyoruz sigaramıda yakmışımki keyfim beyde yok..Oda ne falcı bir kadın başımda dikiliyor illede fal bakacak hayır diyorum ısrar üstüne ısrar.Olmaz dediysemde bir ekmek parasına deyince peki dedim " 1 lira veririm""tamam" dedi.Parayı avucuma koydu"bir dilek tut"dedi iki eliyle kapattığım elimi tuttu şöyle hafif hafif sallayıp "gözünü aç" dedi gözlerimide kapatmıştımda 30 saniye kadar.Başladı falımda gördüklerini anlatmaya ben gülüseyerek dinliyorum.Bitti ve ayağa kalktı gidecek döndü dediki "sen çok iyi birisin;bir konuya çok üzüleceksin ama üç gün sonra unutacaksın" dedi masum masum bende "hadi bakalım "dedim..Çocuklarla gülüştük bizde oradan ayrıldık tramvaya bindik tutamaklara tutundum birden fark ettimki kolumda künyem yoktu "künyem yok" dedim babama usulca, yere baktım sonra kafamı kaldırdım dedimki "FALCI DOĞRU SÖYLEDİ"...)))) bileğimdeki künyemi nasıl aldı hala anlamadım ve ben KÜNYEMİ unuttum ama bir KIZ KULESİNİ birde kurtlar vadisini UNUTAMAM..))))

14 Ekim 2009 Çarşamba

ŞU ARILARIN YAPTIKLARINA BAKIN..!!



İstanbul da dün gerçekleşen yıkım çalışmalarında her zamanki gibi tatsız olaylar yaşanmış.Ancak ilk kez gözyaşartıcı bomba,taş,sopa vs gibi maddelerin yanında ilk kez kullanılan içi arı dolu olmak kaydıyla üstelik tam oluşmuş petekleriyle arı kovanı atılıyor yüksek evin penceresinden aşağıya ; ortalık arı kaynıyor adeta çıldırmış arılar...haberi yapan muhabirin kulağını arı sokmuş bağırıyor "EVET EVET ŞUAN ARILAR GAZETECİLERE SALDIRIYORLAR" yetmiyor diyorki bir taraftan kulağını tutarak "HEM GAZETECİLERE HEM POLİSLERE SALDIRIYORLAR...!!!!! ....."

26 Ağustos 2009 Çarşamba

RAMAZAN ANILARI














Murat Gogebakan - Ay yuzlum
Ramazan ayının ilk günüydü Almanya da yaşayan teyzem beni aradı;Fatma teyzem canım teyzem annemlerin 4.sıra kardeşidir.Osman dır eniştemin adı çok severim ben eniştemi aşkım aşkım derim, O benim babam gibidir abim gibidir değer verdiğim büyüğümdür saygım sonsuzdur.Emin ve Nil elbette hayatlarına renk vermiştir vede çocukların büyümesiyle birlikte gelin ve damat elbetteki torunlar olmuştur hayatlarında.Karı koca sakin vede huzurlu yaşam sürüyorlar kah fırtınalı kah güneşli yaşamın ardından.




Aradığında dediki;" Niliş "der bana .."Her ramazan geldiğinde; ben çocukluğumdaki ramazanı hatırlarım hiç aklımdan çıkmaz dedi...Sana anlatayım ,benim için yazıya dökermisin?" dedi..Canım teyzem nasıl yazmam nasıl anlatmam yazarımda anlatırımda ama senin gibi yaşayamam senin gibi hissedemem sen çocuk Fatma yı biliyorsun hala onu içinde çocuk olarak yaşatıyorsun ben sana aracı olacağım bilmem ne kadar hissederim.








Kuzen Kubilay büyük aile olarak anıları yazıyor çokta mükemmel gidiyor duygu seli içinde okuyorum.Aile büyüklerimiz hala Allah uzun ömürler versin hayattalar.Kuzendirler birbirlerine ve çok severler birbirlerini.




İşte ramazan anıları:




Henüz okula gitmiyordum Ceyhan da Hastaneye yakın bir evde oturuyorduk, çeşmeyede çok yakındı evimiz.İçme suyumuzu oradan taşırdık . Ben ilk kez oruç tutacaktım heyecanlıydım

akşam erkenden yattım.Sohur vakti "hadi bakalım Fatma kalkta yemek ye" sohura kalktım tıka basa yedim yattım sabah kalktım oruca başlamıştım Emel halam (hala kızı) evliydi ogün bize gelmişti ," hadi Fatma gitte su getir" dediler" tamam" deyip kapıya yaklaştığımda Emel halam dediki "gel bakalım Fatma sırtıma; eğer oruçlu bir çocuğu sırtımda taşırsam üstelik ilkez oruç tutan olursa bu çocuk, benim yaşlılığımda hiç ağrılarım olmaz ""hadi bakalım şimdi sırtıma çık "--dedi ve beni çeşmeye kadar götürüp getirdi.Yıllar sonra anladımki kıyamamıştı bana yani bebeye, sevgiyle ikna etmişti beni ve orucumu satın almıştı ödüllendirerek...Bizi evine çağırırdı ben ve kardeşim Hatice elele tutuşur halama giderdik evi yüksekti bizi yukarıdan görünce sevinir hadi "gelin gelin" diye seslenirdi bizde sevinirdik lokma dökerdi bize!.....Öksüzdük bu ailenin kaderiydi öksüzlük ;birimizin babası yoktu kimimizin anası ,öksüz ve yetim bir arada kilitlenip bize baktı büyüklerimiz.




Sonra Ayten halam canım halam (hala kızı) Ergun abim ve Erdoğan abim hep birlikte gezerlerdi hiç ayrılmazlardı birbirlerinden çifte kumrularım diye severdi Ayten halam onları ,her gördüğünde yüzünden süğüm süğüm göz yaşı akardı takiii Erdoğan abim Adana barajında hayatını kaybedene kadar ayrılmamışlardı ölüm ayırıncaya kadar.




Ağladı teyzem ağladı ağladı ben ağladım konuşmalarımızı duymayan annem ağladı "çocukluğumuzu anlatıyor Fatma" dedi.....Devam etti teyzem Ayten ve Emel halam bana ve Haticeye elbise dikerlerdi çokta mükemmel terziydiler.




Sonra Sabiha yengem melek yengem bizi evlatlarından ayırmayan yengem bize kol kanat geren yengem hakkınızı nasıl öderim hayat koşulları bizi bizlerden ayırsada siz hiç unutulmadınız sizi çok seviyorum ve sevgiyle hasretle eelrinizden öpüyor ramazanınızı kutluyorum....son sesi çok kötüydü başka birşey sormadım telefonu kapattık ne onun nede benim konuşacak halimiz yoktu.








17 Temmuz 2009 Cuma

TUTKULAR



Tutkulara bağımlıyız tutkulara



Tutkulardaki aşka



Tutkulardaki doyumsuzluğa



Tutkulara bağımlıyız tutkulara



Tükenen ömürde azda olsa yaşanmış mutluluklara



Terk edilmişliğin ızdırabında acı varken




Tarifsiz beklentiler içindeyken




Tanrının bize sunduğu yaşamda


Tutkulara bağımlıyız tutkulara

16 Haziran 2009 Salı

DÜŞÜNÜYORUM O HALDE VARIM...!!



Aklın (us) kargaşalığı hiç çözülemeyecek;





Genelde insanların boş bakışlarını izlerim,bu yakınımda olabilir ,tanımadığım kimsede.

Yüzlere bakınca milyonlarca insanın hiç birbirine benzemediğini görürsünüz çok dikkatli bakınacada mutlaka birini andırıyodur.Farklı kılan tek şey parmak izi o da Yüce Rabbimin bir sanatı.
Belediye otobüsleri bu izlenim için idealdir!! dedim ve aklım markete gitmemi hükmetti canım çilek istemişti gidip aldım yıkadım vede mis kokulu çileğimi yiyerek yazmaya başladım ...

Kendimle konuşuyorum her zaman olduğu gibi "şimdi sırasımıydı bunu almaya gidiyorsun üstelik havada çok sıcak,yapılacak bir sürü işin var dosyalar hazırlanacak şimdi bu blog yazının ne gereği var "boşveerrr iyi yaptım..bazı istekler kısıtlanmamalı.

Evet belediye otobüslerinde kalmıştım

Düşünen insanları kim merak etmezki ! Aklından ne geçiyor acaba? Benim hakkımda ne düşünüyor? "Şimdi beyninin içine girmek isterdim düşüncelerini okumak için" dediğimiz hiçmi olmamıştır?
Okuyabilsek neler olur neler...bu açılıma girmek istemiyorum.
Düşüncelere dalmasınız dahi karman karışıktır aklınız saliseler içinde neler geçer neler, öyle hızlıdırki bu düşünceler bazen diyebilirsinizki- "bunu benmi düşünüyorum?" Kendinizden kaçarsınız yok yok düşünmemem lazım deyip elinizle şöyle bir tarafa hareketle itersiniz fikrinizi. Oysa aynı anda iş düşünüyorsunuzdur halledilmesi gereken,bir taraftandanda bir müzik vardır derinden derinden aklınızın içinde devam eden melodi ve şarkı sözleri akla kah gelir kah gelmez.Birde ruh halinize bağlıdır akla gelen şarkılar hem kahıredersiniz hem söylersiniz kimse sizi duymadan.Beyin çalışmaya devam ediyor hani boş boş bakarsınız sorarlar "ne düşünüyorsun?"-"hiç hiiiç birşey"diye cevap veririz..Nasıl; hiç birşey? O an çok şey olmasada bir tek düşüncede odaklanmıştır beyin.Açıklayamayız.Anlatmaya kalksak saatleri alır oysa salisede otuz sene geçer gözünüzün önünden.En kestirme cevap geçmişe gittim olur.Birde kavga edersiniz aklınızda kızdığınız biriyle kendimiz sorar kendimiz cevaplarız... olmasını istediğimiz gibi..))

Yaşlıları çok severim bakarım ,izlerim içim burulur onlara bakarken aslında geleceğim benimde öyle olmaya başladı kimbilir belkide şimdiden hazırlanıyorum..Öylece etrafa bakarlar bazılarına laf atarım aslında çok konuşmam hatta hiç konuşmam otobüslerde suskun gitmeyi tercih ederim yeterince okula giden gençler hareket getiriyorlar bulundukları yere.Tek düşünceleri vardır gülüp eğlenmek hayatı T ye almak yabancı gençlik özentisi ile şekillenen davranış içinde paldur küldür binerler vede inerler bazen içimden "oh be " derim! ruh halim iyi değil ise kurtulduğum için söylerim .))) Bunlarda geleceğin doktoru avukatı hemşiresi mimarı yada askeri olacaklar kimbilir belkide bu çocuklardan biri başbakan olacaktır diye salisede aklımdan geçer indikleri an unuturum....
"aahhh gençlik ahh "derim yaşlılara "gençlik nasıldı kimbilir?"dedimmi birçoğu anlatmaya başlar
gençliğini , AHH çeke çeke kendimi onların yerine koyarım gün gelecek bende otobüse 5 dakika da bir ayağımı atacağım 5 dakikada diğer ayağımı tüm otobüs bekleyecek şoför bey sabırsızlanarak "hadi teyzem senimi bekleyeceğiz" desede.

Bazı yaşlılar konuşmaz öyle bir kafayı sallarlarki o harekette hayatın çilesi vardır,yaşanmamışlığı vardır,yılların çabuk geçmişliği zaten anlarsınız vede susmayı tercih edersiniz.

Otobüsün camından dışarıyı seyrediyorum: en çok sevdiğim manav tezgahlarıdır.Sanat eseri gibi
sergi yapar işin ehli satıcılar.Ressamlara hazır natürmort gibi.

İşte şık bir pastane dondurma veriyor çocuklara geçmişe gittim biran.Bizim çocukluğumuzda dondurmacılar el arabasını dondurma tezgahı yapar buzlu kapaklı kazanın içine gaymaklı dordurma koyar "dondurmacı geldiiiiiiii buz gibi dondurmaaaa "diye satarlardı.Annem bizi öğlen uykusuna yatırır uyanınca almaya söz verirdi. 1o kuruşu kaptıkmı yolunu gözlerdik beyaz takkeli hijyensiz dondurmacıyı..)))Yine böyle birgünde dondurmacı geldi ben parayı uzattım bana dondurma vermedi dediki "git annene söyle bu para artık geçmiyor başka para versin" arkadaşlarım dondurmalrını yemeye başladı ben hemen eve gittim anneme söyledim önce kızdı sonra yeni para verdi tedavülde olan.)) hemen koşturdum birde ne göreyim gitmişti yoktu para elimde öylece kalakalmıştım.Bunun içindirki ne zaman dondurmacının önünde bir çocuk görsem mutlaka ona dondurma alırım belkide tedavülden kalkan para vardır cebinde....

Hay ALLAH bu otobüs yaklaşık yirmi dakika yol alıyor ben yirmi düşünce içinde yolun sonuna geliyorum.






DÜŞÜNÜYORUM !DEMEKKİ VARIM.......








8 Haziran 2009 Pazartesi

ACI ÇEKİYORUM



Geçen hafta yazmış olduğum blog yazımda, Pazartesi günlerini ne kadar çok sevdiğimi tasvir etmeye çalışmıştım.

Oysa bu pazartesi benim için en kötü hatta yaşadığım en kötü günlerden biri olarak kalacak aklımda...

Tıpkı resimdeki gibi hissediyorum kendimi...Kötü CADI..







Pazartesinin vermiş olduğu o güzel heyecan ile hazırlanıp her zamanki güler yüzümle yol boyunca ne kadar esnaf yada komşu var ise "günaydın,hayırlı işler kolay gelsin gibi iyi dileklerimi sunarak büroma kadar gittim.Hoş bunu her sabah yaparım....


Önce; iş yerimde yolunda gitmeyen işler olacağını tahmin ederek kapıyı açtım.Hislerimde yanılmam.


Dışarıda halledilmesi gereken işler için otobüs durağına gittim 5 dk bekledim vede ani kararla geri döndüm..Döndüm içimden gitmek gelmedi.


Babam şaşırdı beni görünce "gitmek istemedim"dedim ağzımı eğerek.


Yine ani kararla başka iş için dışarı çıktım saat 11.15 ti ve benim 12.00 ye kadar resmi dairde olmam gerekiyordu ki işim yetişsin.Malum bizim resmi dairelerimiz 5 dakika öncesi işi bırakır.*Dip not istisnalar kaydı bozmayan çok az memur var!*


Otobüs durağına geldim bekliyorum ...Allahım oda ne miniminnacık yavru kedi sesini duyarabildiği kadar bağırıyor yardım istiyor ve onu simsiyah koca cüssesiyle sipsivri vede sert gagasıyla didkliyen kargayı gördüm...mümkün değil can dayanmaz manzaraya....


Anayol vızır vızır acelesi olan sürücülerle dolu araçlar,hiç birşeyi düşünmedim atladığım gibi karşıya geçtim öyle bir yedeki yavru kedi ve karga köprünün hemen kenar taşının üstünde demirparmaklıklar yanında, aşağıda anayoldan daha fazla süratle geçen araçlar mevcut.

Biranda ben "Allah seni kahretmesin, bırak ,tüh bak hala bırakmıyor kış mış " yetmiyor el kol hareketi derken yapışkan karga uçtu ağaca kondu..Benim yavru kedimde can havli ile köprüden kendini aşağı attı yaklaşık 7 metre dir diye düşünüyorum.yarın gidip bakacağım.


Ölmedi kedicik hala feryad figan bağırıyor araçlar son sürat dayanamadım yasak olan yola girdim kenardan kenardan gidiyorum korna çalıyorlar "delimisin" diye bağırıyorlar hiç bir şey umurumda değil sadece yavru kedi önemli...


Köprü altında kovalamaca oynuyoruz yavru kediyle bu arada meraklı kişiler bariyerlere yaklaşmış onlar için deli bir kadın ile kedinin canlı film çekimi yapılıyor.Umurumdaydı sanki ne düşündükleri.

10 dakikalık kovalamaca ardında kediyi yakaladım veeeeeeeee çok çevik bir hareketle yavru kedi elimden kaçtı yolun ortasına fırladı o anda gelen araç ...........................................................................................................................................................


Çok kötüyüm hiç birşey üzüntümü telafi edemez gözümün önünde karga vede bana yattığı yerde melin melin bakıpta peşimden gelmeseydin ben hala yaşıyacaktım diyen yavru kedicik..


Doğanın işine karışmamalıydım diye feryat figan bağıra bağıra ağladım...Karga ile yavru kedi kendileri mücadele verseydi diye ağladım.Eve gelip kedimden özür diledim" ben yardım etmek istedim böyle olsun istermiydim"dedim.


Kötüyüm hemde çok kötüyüm tıpkı cadı gibi hissediyorum kendimi.

6 Haziran 2009 Cumartesi

DÜŞLERMİ YALAN YAŞATANLARMI ?






Duygularamı hitap edeyim; aktüaliteyemi yoksa bilimselmi yazayım dedim!!!


Dedim ve 2-3 dakika öylece bekledim bir taraftanda Kenan DOĞULU dinliyorum "Beyaz yalanlar"


Bizimi anlatıyor ne?....Neyseee!




Çocukluğumda yeşil çimenlere yatar gökyüzünde toplanmış küme küme bembeyaz bulutları seyrederdim,ne kadar tonton görünürdü bana .Tam düş kurarken dağılır yer değiştirir ve şekilden şekile girerdi beyaz bulutlar; düşlerim yarım kalır hiç bir zaman tamamlayamazdım!


Gözlerimi kapatıp yeni hayallere başlardım gözlerimi açınca yine hayal kırıklığı yaşardım

benim bulutlarım olmazdı yerinde; sonra vazgeçer" aa işte bu ata benziyor yok yok bu şuna benziyor yada buna benziyor" diye kendime oyun yaratır yarım kalan düşlerimin izlerini silerdim aklımdan.Bulutlar beni hep kandırdı beyazlığıyla........




Sonra sonra gençlik başladı romantizm aldı bu sefer yerini..


Halil Rıfat Paşa kayalıktı o yıllarda, akşam saatlerine doğru çok güzel yer bulur tek başıma İzmir grubunu izlerdim,kızıllığın sarının vede mavi denizin buluşması harika görünür gün batımı sessizliğinde ben yok olurdum adeta kimse bilmezdi benim nerede olduğumu paylaşmak istemediğim içindi


yanlız olmalıydım çünkü bulutlarım beni güneşe bırakmıştı hayallerim orada devam eder ..güneşin batışı ile hayellerimin bitişi olur kızıllar vede sarılar maviye gömülürken..


Güneşte beni kandırırdı kızıllığıyla.




Sonra sonramııı sonra yetişkin oldum..sevdaya inandım....onun rengi yoktu sadece heyecanı vardı..


yer zaman önemli değil, nerede nasıl olduğun değil, seninle gidiyor sevda şekil almıyor batmıyor hiç yok olmuyor Allahım ne güzel şey SEVDA, sıcaklığını vermişsin kullarına birde acısını!..Olsun varsın rengi olmasın yüreğimizde yaşasın.




Sonra sonramııı sonra orta yaşa geldim uykusuzluğu öğrendim Sevdanın yanında..uykusuzlukla birlikte çocukluğuma döndüm bir kez daha bu sefer bulutlar yoktu yıldızlar vardı..Çok çeşitlidir


inanılmaz güzeller ışıl ışıl yanarlar ve hiç değişmezler hep sabit kalırlar "istediğim kadar düş kurabilirim" dedim kendime bir baktımki yağmurlu havada yoklar gün ağardığında kayboluyorlar onlarda bırakıyorlar yok oluyorlar.


Düşlermi yalan yoksa yaşatanlarmı?



1 Haziran 2009 Pazartesi

MUTLU PAZARTESİLER


OOh be bugün pazartesi; benim günüm en sevdiğim gün mutluluk kat sayımın arttığı gün güzel gün seni seviyorum.


Pazartesi sabahlarını yıllardır iple çekerim ,yeni gün yeni hayat yaşamın kıpırdanması başlar erken saatlerde; ölü bir pazar sabahından sonra.!!!Sevmiyorum pazar günlerini verimsiz gündür pazar günü benim için ne gezmek ne eğlenmek nede yatmak beni rahatlatmıyor..Hayat duruyor pazar günleri sokaklar ıssız herkes evine kapanmış balkonlar boş yaz sıcağında bile taakiiii saat 13 e kadar.


Seviyorum pazartesini kıpır kıpır dans eder ruhum otobüs durağına giderken, isterimki haykıra haykıra" GÜNAYDINNNNNN ey millet uyanınnnn esneyen ağızlerinızı kapatın asılmış suratlarınızı rahatlamış relax hale getirin birbirinize günaydın deyin".


HEPİNİZE GÜNAYDINNNNNN MUTLU PAZARTESİLERRRRRR

18 Mayıs 2009 Pazartesi

















ULU ÇINAR'IN GÖZYAŞLARIYIM.....

11 Mayıs 2009 Pazartesi

ANNENİN ANNE OLAN KIZI

Herşey boş.hayat saniyeler içinde akıp gidiyor.Anneler gününde bir anne hayattan kayıp gidecek anne olan kızı için ağlıyor...Ne kadar anlamsız diyorum kendime ;dünyaya geliyoruz seçme şansımız olmadan.Doğarken ağlıyor yaşamı kaybettiğimizde ağlatıyoruz.Biz niye yaşıyoruz neyin savaşını veriyoruz hırslarımız niye mutluluk bu kadarmı zor kariyer çokmu önemli zenginlik fakirliğin bu kadar üstündeyse neden herkesin zengin olma şansı yok ? Yaşam neden bu kadar seçici? Ha o çok zengin ama ot gibi yaşıyor demek teselli etmekmi kendini kandırarak!!Bir yaşam gidiyor saatlerce kapısında beklediğimiz bir anne gidiyor edebiyete üstelik hem anne hem baba modeli ..parçalanmış hayatı yetmiyor: üstüne üstelik direnemiyor kalp" al sana öyle olmaz böyle oluyor" diyor sen bana bu kadar dert yüklersen ben intikamımı alırım senden diyorr...Oysa biz hayatı ne çok şeylerle paylaştık edebiyete gitmeye hazırlanan anne olan can arkadaşımla sabaha karşı gelen telefondan sonra hep düşündüğüm bu oldu..Biz daha çok paylaşmalıydık biz daha kırlarda koşmamıştık koşamadık çünkü hep çocuklarımızın peşindeydik biz birlikte çok ağladık çokta güldük.Gözlerimize bakınca anlardık ne istediğimizi oysa edebiyete gitmeye hazırlandığı o odada gözleri yumuk bana bakmıyor "bak bana "diyorum."Tarlaya soğan ekeceğiz daha .......")).Hani bir akşam yemeğinde 3 kadeh şarap içmiştin çok tatlı sarhoş olmuştun tutturmuştun bu türküyü "TARLAYA EKTİM SOĞAN"gitme arkadaşım gitme sana söz o tarlayı bulacağım dedim içimden bu türküyü söyleyerek.Umut ların var hiç vazgeçemediğin Nilüş diyorsun hep kulağıma ...gitme arkadaşım gitmee dedim bak ben buradayım hani bana çok güvenirdin "senin olduğun yerde ben cesurum "derdin işte buradayım sen bana cesaret ver verki ben sana kol kanat gereyim..bunu diledim obizi bizden ayıran kapılar ardında.Başı öne düşmüş elinde gözyaşlarını silmekten sırılsıklam olmuş mendli ile yorgun yıkılmış içeride yatan anne kızının annesi var karşımda her anonsta yüreği kalkıyor dönüp bize bakıyor.Bekledik çok bekledik asır süren bekleyişti ama hep ümitle..bir tansiyona iki tane yenilenmiş kalp kapakcığınamı esir düşecekti arkadaşım o neler yaşamadıki yüreği ne üzüntülere yelken açmadıki o yürek onlara dayandıda dengesiz tansiyonamı yenik düşecekti..iştee doktor geliyor tepki hiç yok ifadesi durgun Allahım diyorum ne olur izin ver oğlunun mezuniyeti kızının üniversitesi var niye ise doktor gelinceye kadar bu geçti aklımdan.Hepimiz ayaktayız."Geçmiş olsun "dedi ..ÇOK GÜÇLÜ bir kadın dedi. O bir anneydi evlatları için direndi annesine anneler günü hediyesi verdi..CANIM arkadaşım ekilecek soğanlarımızı aldım.

5 Mayıs 2009 Salı

GÖZYAŞLARI



Beni herşey ağlatır...mutluluk-
mutsuzluk..sevinç-üzüntü.Çok kolay
akar gözyaşlarım hiç direnemem
direnmekte istemem ağlanacaksa ağlamalıyım.Özgürce akmalı dilediği yerde engel tanımamalı ona acıyan gözlerle bakanlar,yada "hıh işte sulu göz başladı"diyenlere aldırmamalı ;bildiğini okumalı
gözyaşlarım.. öyle süzülürki gözlerimden hafif tuzlumsu tadıyla yanaklarımdan dudaklarımın kenarından sessiz sessiz geçer ılık ılık, ıslaklığı şefkattir bana...AĞLIYORUM...



Akıyorsa gözyaşlarım yeni doğan bebeğe;


Sevinci paylaşıyorsa kaderimde;

Ölümün ardından engel olamıyorsam kendime

yanmış ormanlara,katledilmiş hayvanlara

yürek tırmalayan şarkılara,

terk edilmişlere,kimsesizlere.....

gurbetin kavuşturmasına,aşıkların barışmasına

aşkımın gidişine,yalnızlığıma akıyorsa gözyaşlarım.

gecenin akışında duygularım çoşmuşsa

BEN UTANMIYORUM AĞLIYORUM..

30 Nisan 2009 Perşembe

BAKLANIN FAYDASI 2


Günde 250 gram bakla iyi gelir
Parkinson Hastalığı Derneği Başkanı Prof. Dr. Önder Akyürekli, 1942 İzmir doğumlu. 1977’de Türkiye’nin ilk "Nöroloji Yoğun Bakım Ünitesi"ni Ege Üniversitesi’nde kurdu. 24 yıldır Parkinson ve Hareket Bozuklukları ve Nörootoloji-Nörooftalmoloji Ünitesi’nin yönetimini sürdürüyor. Hocam, ne diyorsunuz Durul Gence’nin bakla savaşı için?
- Taze bakla, önemli ölçüde "Dopamin"in öncül maddesi olan "L-Dopa" içeriyor. Taze baklanın 40 gramında 135 gram L-Dopa var, çok yüksek. Yoğurtsuz olmak kaydıyla günde 250 gram zeytinyağlı taze bakla yiyen hastanın bozulan hareketleri düzelebiliyor. Ama bakla asla tek başına ilaç değildir, normal Parkinson hastalığı ilaçlarıyla birlikte alınmalıdır. Ayrıca taze baklanın fazla yenmesi, hastalarda istem dışı huzursuz hareketlerin çıkmasına neden olabiliyor. Parkinson hastalarının yiyeceklerinin iyi ayarlanması gerekir. Dopamin ilaçları, aç karnına ve bol su ile alınmalıdır. Proteinli gıdalar ilaçların mideyi terk etmesini geciktirdiği gibi, beyindeki etkileri azalır.
Bu nedenle hasta, proteinli gıdaları akşamları ilaç alımından 1-1,5 saat sonra yemelidir. Geçtiğimiz yıllarda, sigara içenlerin Parkinson’a yakalanma risklerinin, içmeyenlere göre daha düşük olduğu yolunda yayınlar vardı. Sigaradaki nikotinin, beyinde eksilmiş olan Dopamin düzeyini arttırdığı ileri sürülüyordu. Ancak son bilimsel araştırmalar, sanılanın tam tersine sigaranın son derece zararlı olduğunu kanıtladı. Sigaranın sağlık için son derecede zararlı olduğu, birçok ölümcül hastalığa yol açtığı zaten kesin olarak belirlenmiş durumda. Son yıllarda kahve ve yeşil çayın Parkinson’a karşı koruyucu etkisinin olabileceğine dair veriler elde edildi ama, henüz kesin değil.

29 Nisan 2009 Çarşamba

BAKLA 1



Bahar ayının gelmesiyle birlikte Ege de yeşillik bolluğu başlar.Bu özellik Girit ten gelmedir.Yeşil olan her bitki ,toprak altında yetişen yabani kökler sofralara lezzetdir.Önemli olan hangi türün nasıl pişirildiğidir.Giritli olmamama rağmen ot çeşitlerini iyi bilir ve severim.Bunun yanında BAKLA bahar aylarının olmazsa olmazlarından.Bakla ve dereotu-Bakla ve enginar müthiş ekiptir. Şimdi diyeceksinizki "bunu niye hatırlatıyorsun"?Bu zaten bilinen bir konu.Konu konuda bu konu dönüp dolaşıp bizim Osmanlı modeli Fatma ninemize gelince daha anlam kazandı BAKLA.Pazardan alınan baklayı annemle temizlerken anneannem bizi eskilere götürdü.


Fatma ninemizin büyüklerimizin anlatmasıyla çok mükemmel ev hanımı olduğunu biliyoruz.Özellikle mutfak konusunda tartışılmazki bu hala hazırda torunlarda devam eden bir olaydır.Ben en çok Şükran halamı tanırım bu hususta.Allahım harikalar yaratır hünerli elleriyle.Sanırım bizim nesil bu hüneri yavaş yavaş kaybediyor.Neyse gelelim ninemize......


Fatma nine baklayı çok sever çokta güzel pişirir.Yemek yapına başladımı ;kızlar şunu getirin bunu götürün oturduğu yerde pervane böceği gibi uçuştururmuş ev halkını.Ne zaman evde BAKLA pişirilse kuru soğan mutlak hazır sofra yanında.Yemek yenir Nazmiye anneannem ve melek Sabiha yengem kaynanalarının gözünün içine bakarlarmış...Henüz sofra toplanmadan


nine haydiiiii küt fenalaşırmış.Kuru soğan ilk yardım ilacı..anneannemin anlatışı aynen kendine has Adana şivesiyle " Galan Gaynanam BAKLA yı yiyince daha sofradan kalkmadan küüt düşer bayılır bizde kuru soğanı keserik ortadan hemen burnuna yaklaştırır koklatırız gaynanam gözünü açar bizde ona kızarık "bire anne madem dokunuyo niye yiyon bu mereti yeme" nine her seferinde "ne yapayım çok seviyorum"."Bakla her seferinde onu bayıltıyor bakla delisi tutuyordu"deyince merak sardı beni konuda.Evet bende biliyorum bazı kişiler yemezler bana dokunur diye, ancak hiç araştırma gereği duymadım.Ninemizi öğreninceye kadar.


KALITSAL HASTALIK OLAN G6PD EKSİKLİĞİ çok geniş bir konu ben sadece bir bölümü aynen kayda koyuyorum.Diğer adıyla FAVİZM:kan şekerinin düşmesi. Çoğunlukla Akdeniz de ve zencilerde görülen hastalıktır.


2: Klinik açıdan hafif ve ağır seyredebilen hemolitik anemiye yol açan ilaçların, kimyasalların ve yiyeceklerin listesi.
Favism
Ciddi düzeyde G6PD eksikliği olan kişilerin bazılarında yaş veya kuru bakla (Vicia faba) yemeleri sonrasında genelde 18-72 saat içinde, şiddetli renk solukluğu, halsizlik, kusma ve koyu çay rengi idrarla belirtilerini ortaya çıkaran akut hemolitik anemi tablosu, favism olarak tanımlanır. Akdeniz ülkelerinde bakla sık tüketilen bir besin maddesi olduğundan, favism olguları bu bölgelerde daha sık görülmektedir.
Favism geçirmiş kişiler, kesin olarak G6PD eksikliğine sahiptirler. Ancak G6PD eksikliği olan herkes, bakla yediğinde, akut hemolitik krize yakalanmamaktadır.
Favism olgularında aileleri telaşa düşüren şey; kişinin aniden bitkinleşmesi, sararması ve kan renginde idrar yapmasıdır. Bakla yeme sonrasında akut hemolitik krize yakalanmış kişilere, çoğu durumda sağlam kan verilerek, ölümleri engellenebilmektedir.




Genlerde taşınan bu hastalık 5. nesil dahil çıkabiliyor.


24 Nisan 2009 Cuma

İPTALMİYİM?


Benim moralimin bozuk olduğu gün ben alışverişe giderim,elime ne geçerse alırım eve lazım yada değil,hesap kitap yoktur o anda.Evdeysemde temizlik yaparım çılgınca ev hop oturur hop kalkar şeklinde annem isyan eder" evi niye bu kadar döküyorsun "diye.Ne yapayım buda benim yapım.Herkes kuaföre gider saçıyla uğraşır benim uğraşacak saçım olmadığı için gitmem zaten çok bakımlıda değilimdir.bir saç tokası bir kot pantolon birde bluz uydurdummu güne hazırımdır.İçimdeki huzursuzluk bugün yedi beni sabırla bekledim geçmesi için;dışarıya attım kendimi yürüyebildiğim kadar yürüdüm sonra alışveriş merkezine girdim doğruuuu markete sepeti aldım elime ne geçtiyse attım sepete ne fiyat biliyorum ne hesap kafamda sadece sorun var "nasıl çözerim"..Etrafımdakilerde önemli değil o anda kim geçiyor yanımdam kim bana selam vermiş umurumdamı dünya ben sorunumla başbabaşa...kimbilir kaç sefer aynı rafların önünden geçtim bakıyorum görmüyorum..hala içimdeki husursuzluk dinmiyor...kasaya yaklaşıyorum ağzına kadar dolu sepet yaklaştım kasiyer bayan tek tek geçiyor kaç tane mendil almışım orada fark ettim ağlamaya ihtiyacım var sanırım..Mayonezde almışım meğer; oysa Onay evlendikten sonra almamıştım 2 yıldır ,ben sevmiyorum ya....Sayım bitti ve toplam hesap şu kadar dedi kasiyer "aman allahım "dedim ben ne almışım? "Tamam " dedim,çantamı açtım parayı ödeyeceğim cüzdan yok......kasiyer kızla göz göze geldik konuşamadım sadece baktım gözlerim doldu elimle işaret ettim çantamı başımı sallayıp konuşsam susmayacağım çok ağlayacağım."İPTALMİ"dedi


ben benim için sordu zannettim hala deprasyondayım demekki boş boş bakışımdan anladıki "aldıklarınız" dedi.....


Ne gündü yarabbim.Bir şeyi itiraf edeyim Cüzdanımı iyiki unutmuşum..anlamsız aptallığıma anlamsız alışveriş olmuş.


Pis dedim kendime..Market canavarı.

22 Nisan 2009 Çarşamba

İÇİMDEKİ ÇOCUK



"Büyü artık" diyorum benim içimdeki büyümeyen çocuğa; pamuk şekeri
gördüğün zaman hınzır hınzır gülüyorsun,parktan geçerken salıncaklara
takılıyorsun,kare kare taşların üstünde yürürken çizgi oyunu , sek sek oynamak istiyorsun
otobüste şarkı söylemek istiyorsun seni engellemesem dans etmek istiyorsun sen çok yaramaz
çocuksun ne olur" büyü "artık.Bak ben yaşlanıyorum senin yüzünden ihtiyarlıyamıyorum. Senin
yüzünden ikinci baharı yaşamak istiyorum bu cesaretimi hep senden alıyorum," ya uslan ya
yaşlan sana diyorum".....
Bak bana nasılda bakıyor ayağını yere vurup "hayır"diyor,omuz silkeliyor.
"Büyümek istemiyorum" diyor," ben böyle mutluyum haykırıyorum doya doya kimse beni sende bulamıyor."
A çocuk deli çocuk niye?

Niyemi diye soruyorsun?

Olurda birgün büyürsem önce seni terk ederim,ben gidersem sen pamuk şekeri için değil benim için ağlarsın.Ben senin içindeki hüzünde gülen ışığım gözlerine yansıyan,ben gidersem sen yalnız kalırsın ağlarsın.Ben yalnız yürüdüğün yolda sana yoldaşım gidersem yalnız yürürsün sıkılırsın konuşacak kimsen olmaz.Ben gidersem sen aşk şarkıları dinleyemezsin çünkü sana zevk vermez benimle birlikte gençlik ruhun gider şarkısız kalırsın.Ay ışığı denize yansıdığında yakamozlara dalarken bir dilek tutarsın ben gidersem dileklerin gerçekleşmez....
Bırak beni ben sende kalayım,
Sonra bayramlarımız var ikimizinde kutladığı hani sen el öptürüp para verirsin bende seni dürter çikolata isterim..sen kahveni içerken ben üstüne gelecek tatlıyı beklerim.Hani tango yaparsın "papatyam gibisin beyaz ve inceyi duyduğunda "ben gidersem dansı unutursun..unutursun hayatı unutursun yaşamayı sevmeyi sevilmeyi..

BEN BÜYÜMEK istemiyorum dudak büküp bakıyor bana KORKUYORUM büyümekten....

Büyüme çocuk büyüme sen bende hep çocuk kal...

23 NİSAN ULUSAL VE EGEMENLİK BAYRAMIN KUTLU OLSUN...

17 Nisan 2009 Cuma

YAS VE RADYO

YAS VE RADYO

1948-1950 yılları arasında geçiyor konu.

Yer Adana'nın güzel ilçesi Ceyhan'da....

Benim büyüklerim yaşamış bu ilçede yer ve gök şahittir yaşananlara.

Ata erkil ailedir KIZILDENİZLİ ailesi,anne baba biri bekar ikisi evli oğullar gelinler ve torunları.Kızlar evlidir ve hepsi kendi evindedir.

Osmanlı kadın modelidir büyükanne Fatma hanım,sesini yükseltmeden evde sözü geçen annedir.
Huzurlu evdir,iki elti hiç sorun yaratmamışlar.İkiside birbirinden değerli; anaya babaya ve eşlerine saygılı asil yürekleriyle hep takdir almışlar çevreden.Anneannem Nazmiye hanım ile Melek yengem Sabiha hanım.

Güne sabah kahvesiyle başlar büyükanne ,bir lokma ekmek vede bir topan şekerlede büyükdede Genç Osman.Hiç aksamadan yapılan hizmettir bu.

İş bölümü bellidir;yemek anne de diğer işler gelinler de.Ne güzel bir düzen kurulmuşki kimsenin şikayeti yok.Az bulduklarıyla mutlu oluyorlar.Zorluklar içinde elde etmek bu zevki veriyor olsa gerek.

Elbet komşu ilişkileride düzgündür.Hele bir komşuları vardırki onların lakabı KÖŞKER lerdir.
Ayakkabı yapım sanatında usta oldukları için bu lakabı almışlar sanırım.Çok neşeli aile oldukları ve çevreyede bunu yansıttıkları biliniyor.Bir araya geldilermi vur patlasın çal oynasın eğlenirler öyle eğlenirlerki iki katlı evin altı ahırdır sakalıkta yaptıkları için eşşekleri mevcuttur.Eşşekleri bile neşeye dayanamaz ve AİİA İİİİ anırmaya başlarmış..Bana göre yorguınluktan" susun ya dinleneyim "diye anırıyorda ya neyse....

Ve birgün Köşker ler radyo alırlar.
Yaz günüdür radyoyu bahçeye çıkarırlar sesinide açarlarki herkes dinlesin.
Benim canım anneannem ve melek yengem işleri biter bitmez bahçeye çıkarlar bir köşede oturup radyoyu dinlerlermiş.

O senenin sonunda yılbaşı gecesi rahmetli dedem Altınbaş lakaplı Mehmet Kızıldenizli bir süpriz yapar ve eve radyo getirir.Yeni radyo aman Allahım ne büyük heyecan dünya evlerine gelmiştir sanki...Her akşam sofrada aile bir araya gelir yemek yenirken radyoda  ajans dinlenir çıt çıkmaz arkasından tarihte bu sayfa 10 dakikalık programdır.Artık onlarda bağımlıdır radyoya.Anneannem anlatır o heyecanı Adana şivesiyle"kalan (Adana da cümle öncesi kullanılır) gari biz Sabiha ile uçuyok nasıl seviniyok açıyok radyoyu haldır haldır evde iş yapıyok.Ayaklarımızın hızı çoğaldı"

Fatma nenemizin kız kardeşi nazife hanım vefat etmiştir.Nene çok üzgündür tek kardeşini kaybetmiştir.Eve gelir o sırada radyo kısık sesle çalmaktadır.Biran hiddetlenir ve radyoyu kapatarak bir beze sarar sandığın içine kaldırır.Derki "YASIMIZ VAR RADYO ÇALINMAYACAK.

Osmanlıdır nene ; bir kez" hayır "dedimi biter.
Aradan 50 gün gibi süre geçmiştir gelinlerin aklı radyodadır."Bire anne radyoyu çıkartak çalak tamam nene teyzeye bizde üzülüyokta radyonun bununla ne alakası var.YOK denmişir birkez.

Noktayı Rahmetli amcamız Zekeriya KIZILDENİZLİ koyar.Akşam eve gelmiştir yengeye derki" radyo nerede" "sandıkta" der melek yengem.Amcam "çıkarın ve çalın YAS bitmiştir.

16 Nisan 2009 Perşembe

GECENİN AKIŞINDA


15 NİSAN 2009 saat 23:40


Klevye masamda, ben bilgisayarın ekran karşısında öylece bakıyorum ;sanki okur yazar değilim..Tutuldum kuzenlerimin, kardeşlerimin,canlarımın yazılarını okuyunca.Aklımda ne varsa

uçtu gitti diyeceğim ama diyemiyorum çünkü dolu dolu anılar çağlayan gibi akıyorlar...


Bekle diyorum Nilly çiçek bekle.....


Gecenin akışında yıldızlar sana cesaret serpecek...


Size sesleniyorum üç haylaz çocuklar gelinde kurtarın beni...Sizi seviyorum Kubi,Şebo,Didoş....


Şuan okullarda devam ediyormu bilmiyorum ama bizim çocukluğumuzda bir arkadaşımız doğum gününü kutlayacaksa ilk alınacak hediye hatıra defteri olurdu..


Ne güzel bir hediyedir kıymetini bilene...hediyeyi veren arkadaş yazar ilk sayfasına;derki "

bana bu temiz sayfayı ayırdığın için teşekkür ederim" aslında sayfayı ayıran hediyeyi alan çocuk değildir veren çocuktur..


Sonra şiirler yazılır vede günlükler tutulur...Ne anılar vardır o defterlerde temizce yıpranmadan yazılmış duygular.


Çekmecelerde saklanan bu defterler yerini teknoloji sayesinde bloglara taşıdı...Tüm ihtişamı

ile devam bu duygulu yazılar tek farkla değişti biz büyüdük ve büyükçe yazıyoruz...


Gecenin akışında

Nilüfer TEKİN

15 Nisan 2009 Çarşamba

ISIL ISIL GOZLERI ILE NILLY ABLAM...




Kendiminkilere benzeyen bir cift goz buldum once, hafif cekik.. gulunce kaybolan...


Soyle bir baktim o bir cift goze; dedim ki "Anlatacak cok seyi var bunun; suyun uzerinde kalmis tum firtinalara, dalgalara aldirmadan, ne dostlar, ne hikayeler biriktirmistir... Bir blog lazim ona!!!"



Dedim "Abla blog acacagim sana ne dersin?"

Demedi "Yok anam beee... ben nerden becericem!"; aksine ben sorumu bitirir bitirmez daha bir isildadi gozleri ve "HARIKA OLUR!" dedi...


Simdi hadi; anlat ablacigim...
Sende cok oyku var; anlat anlat da; yuregimizi de aklimizi da tazele...